”Taburelerine tünemiş, başları öne sarkık, hemen hiç kımıldamadan öylece duruyor, bu durumlarıyla da biraz gülünç görünüyorlardı. Birer bitki gibiydiler sanki, oluşumunu tamamlayamamış, arada kalmış bir takım nesneler, doğar doğmaz can çekişen, ilk soluğunda son soluğunu veren insansı bitkiler. Evet, evet suçsuz ve cezaya çarptırılmış şeyler. Ağaçlar. Suyundan ve toprağından edilmiş, cezalı ağaçlar. Orada gözümüzün önünde, birer insan gibi çürümeye bırakılmış ağaçlar.”
Quillebeuf, Kuzey Fransa’da Seine Nehri’nin kıyısında yer alan bir eski bir liman bölgesi. Kitabın şiir tadındaki hikâyesi bu limandaki Marine Hotel’in araba vapuruna bakan kahvesinde geçiyor. Bulutlu bir aşkın mağduru Fransız çift sık sık yürüyüşe çıkıp bu otelin kahvesinde sohbet ediyor. Her akşam otelin kahvesinde ve barında rastladıkları İngiliz çiftin konuşmalarından duyabildikleri cümlelerle bir hikâye düşlüyorlar. Kulak misafiri olduklarıyla, kadın ve adamın yüzünde gezinen duygu kırıntılarıyla şekillenen, değişen canlı bir hikâye. Bu melankolik aşk hikayesi İngiltere’nin güneydoğusunda küçük bir adada başlıyor. Adam bir kaptan kadınsa adanın soylu ailelerinden birinin kızı. Fransız çift bu ikiliye hüzünlü bir aşk hikâyesi yakıştırıyor. Kendi ilişkilerinin çıkmazları da paralel bir sorgulamayla kurgunun içinde ikinci bir hikâye olarak yer alıyor. Yanyanayken bile birbirine uzak insanların hikâyesi.
“Dünyanın her yerinde aynı şiirin yazıldığına, bütün dillerin, bütün uygarlıkların ötesinde ulaşılacak bir tek şiir olduğuna inanan insanlardandı.”
Ne kadar hassas ne kadar güzel karakterler yaratmış Marguerite Duras. Aniden şiir yazmaya başlayan, kayıp bir şiirin ardından hüzne boğulan Emily. Ve ona delicesine aşık, şiirlerde kendini arayan kaptan kocası. Kısacık ama etkileyici, yudum yudum şarap gibi içilen bir roman. Normandiya’nın büyüleyici kıyılarında melankolik rüzgârlara kapılıp gidiyorum okurken. Dağların tepesinden ufka bakıyorum. Emily’in şiirine ilham olan, soğuk kış günlerinde öğle sonrası her yeri saran o tılsımlı ışığı arıyorum. Emily’in kayıp şiirini birileri yazmıştır belki, kim bilir? Yıllar sonra sahibine ulaşan mektubu gibi şiir de onun ruhuna dokunmuştur bir şekilde…