Yaşamın Ucuna Yolculuk-Tezer özlü

”Tren raylarını severim. Bağımsızlığı, gidebilmeyi, kalmak zorunda olmamayı, uymak zorunda olmamayı anımsatır. Tren rayları bir tür bağımsızlıktır benim için.”

yasamin_1250369047Yaşamın Ucuna Yolculuk , hiçbir yere bağlı olmamak fikriyle,  Pavese , Kafka ve  Svevo’nun izinde içsel bir yolculuktan da öte. Özgürlüğün simgesi trenlerle Avrupa’da edebi bir tur. Hem yazarın içsel hesaplaşmaları, hem okuduğu yazarların izinde bir arayış. Romanlarında geçen sokaklarda yazarın ruhuna dokunuşlar. Pavese’nin intiharına, öldüğü odadan bakış. Anlama, sorgulama ve kendi hayatında cevaplar arama… Tüm bunların derinlerinde kendi türünden insanoğlunu gözlemlerken detayların güçlülüğünden yararlanmalar…

Yaşlılar önlerinde çikolatalı pasta, oturuyorlar. Yitik geçmişlerini yitik anları içinde yaşıyorlar. Yaşamıyorlar. Yaşamları çikolatalı pasta ve ölüm beklentisinden oluşuyor. Bu yeryüzünde her şey  olmak isterim ama Berlin kentinde yaşlı, yalnız bir kadın olmak asla. Berlin gecelerinde. Eski yapılarında. O zamana dek çoktan bir mezarlığa varmış olmam gerek. İnsanın yalnız cesedi yalnız kalabilir. Canlı (cesedi) asla. Çocukluğumda yeryüzünün sonsuzluğunu algılayabiliyordum, ama yaşlı kadınların yalnızlığını değil.”

”Niçin dünyaya geldiğini biliyor musun? Anlatmalısın, anlatmalısın, ayrıca acıkmalısın, susamalısın… sonun korkunç, sefil olmalı! Bunu biliyor musun? Bunu sana Pavese söylüyor.”

‘Artık o genç insanın korkutucu arayışı içinde değilim. Ne yaşantıları, ne de insan sıcaklığını arıyorum. Bugün, hem insan sıcaklığını, hem de sevgiyi yalnız içimde taşıyorum. Yani sevgisizim. Ve soğuk. Kent resimlerini kendimle taşıyorum. Bütün yolculuklarımın, yolculuklardan oluşan yaşamımın bütün insan resimlerini. Ya da sürekli kalışımın… Sağnak da benim. Esintiler de. Ve ardından güneş çıkınca, gökyüzü bulutsuz olunca,  o zaman kentlerle, tren raylarıyla, toprak yollarla, bozkırla, denizlerle, gecelerle, sabahlarla, insan gövdeleriyle, yalnızlığımla bağlantılı anıların ne acı verici, ne de mutlu kılıcı duygularını taşıyacağım. Bomboş var olacağım. kendi doluluğumun boşluğunda. Ve bir başıma. Ve bağımsız, Ovadaki yalnız ağaç gibi. Yaşlı ve büyük. Ve yalnız. O vadide. Bir yamaçta. Başıma buyrukluğuma hayranım.”

Tezer Özlü,  Berlin-Hamburg-Prag-Viyana-Zagrep-Belgrad-Niş-Zagrep-Trieste-Torino rotasında gerçekleştirdiği uzun yaşam yolculuğunda, kendi hesaplaşmalarının yanı sıra kimi toplumsal  gerçeklere de yer veriyor. Yabancı ülkelere işçi olarak giden Türk işçilerden  bahsederken ”Çağımızın en büyük acısının yaşamını yabancı ülkelerde kazanmak zorunda bırakılmışlık olduğunu görüyorum ”diyor. Ve Pavese’nin kahramanlarından birinin ağzından, tıpkı bir Anadolu insanı gibi düşündüğü, Kalabriyalı birinden şu sözü not düşüyor: ” Biz kendimizi kendi köyümüz dışındaki her yerde rahat sayan huzursuz insanlarız”

Türk edebiyatının gamlı prensesi demişler Tezer Özlü için. Yolculuğunda, trende hemen yanındaki koltukta onunla seyahat ederken, o tarifsiz  sıkıntısını, üzüntüsünü, yaşlılık ve yalnızlık korkusunu, toplumun genellemelerinden nefretini, korkunç diş ve baş ağrılarını duyumsadım ben de. ”Her gidiş , her yolculuk, kendi ‘benimin’ bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir.” derken, o indiğim benliğimin kuyuları, karanlık olmaktan çıkıyor ve düşünce merdivenleri aydınlığa doğru uzanıyor.

”Yeryüzünün gözyaşları sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında, bir başka yerde, bir başkasının gözyaşları diner”. Beckett.

”Yeryüzünün öyküleri sonsuzdur. Biri anlatmayı bitirdiğinde, bir başka yerde, bir başkası anlatmaya başlar.” Tezer Özlü.