Kelimeler diyarının büyücüsü Nabokov’un ilk romanı Maşenka. 27 yaşında Berlin’de yazdığı bu ilk eseri ile gelecekte nasıl büyülü bir yazar olacağına dair ip uçları vermiş.
Berlin’de, ülkelerinden uzakta göçmenlerin bir pansiyondaki yaşamlarından aktarımlarla başlıyor roman. İlk sahnesi, roman boyunca anılarına eşlik edeceğimiz Ganin ile tanıdığı andan itibaren sinirlerini bozan Bay Alfyorov’un asansörde kalma deneyimleri. Bay Alfyorov yıllardır görmediği karısı Maşenka’yı beklerken, Ganin Rusya’nın baharında, yemyeşil doğada yaşadığı ilk gençlik aşkını hatırlamakta, geçmişini ve bugününü bu aşkın izlerine bağlamaktadır.
Ganin devrimden kaçmış, adını değiştirmiş bir genç. Hiçbir yere bağlı kalamıyor, sürekli uzaklara gitme telaşında. Tesadüf eseri Bay Alfyorov’un heyecanla beklediği karısının ilk gençlik aşkı Maşenka olduğunu öğrenmesi üzerine onun gelişine bağlıyor hayatının geri kalanını. Roman boyunca geçmiş rüyaları, anılar, mektuplar ve eskilerde kalmış bir ülke Rusya canlanıyor pansiyonun küçük odasında.
Lolita’yı okuduğumdan beri Nabokov’un üç boyutlu yazan bir yazar olduğunu düşünüyorum. Onun kitaplarını okurken satırlarında esen bir rüzgarın sizin saçlarınızı dalgalandırması muhtemel. Pansiyon, çayırlar, Ganin’in gemiden gördüğü İstanbul öyle gerçek ve bir fotoğraf karesi kadar canlı ki, yarattığı üç boyutlu atmosfere kendinizi bırakmanız kaçınılmaz.
Pansiyonda kalan ve Rusya özlemiyle dolu olan yaşlı şair Podtyagin çayının şekerini karıştırırken bile Rusya’dan parçalar görüyor:
” Podtyagin, erimemiş bir şeker parçasını karıştırırken ve bu gözenekli parçada Rusya’ya özgü, daha çok baharda eriyen karı hatırlatan bir şeyler olduğunu düşünürken, ”Galiba yaşam daha özgür ve ucuz” dedi. ”
Nabokov okurken aniden odanızı yıldızlı gece gözetliyor olabilir. İnsanların geceyi izlemesi, mehtaplı romantizm, yıldızlı geceler hayali kurması gayet olağanken, işte birden bire Nabokov sizi gözetlenen yapar. Hem de böyle naif bir dille.
Kitabın arka kapağından:
”Nabokov için aslolan, üsluptur, biçemdir. Konu ve kahramanlar, okurun da birinci planda katılacağı oyun için bir bahanedir. Nabokov, kendilerini roman kişileriyle özdeşleştirmek isteyenleri; romandan yaşamı öğrenmeyi bekleyenleri; okuduklarından genellemeler çıkarmak isteyen akademisyen eğilimlileri, ”iyi okurlar” katından kovar. ”
Nabokov hakkında yazılmış bu birkaç cümle onu ve eseri Lolita’yı konusu ve baş karakteri üzerinden genelleyenler için son derece açıklayıcı olmuş. Lolita bir başyapıttır.
Yazarın 1926 yılında rusça yazdığı roman 1973’te yazarın da denetimiyle İngilizceye çevriliyor ve maalesef bizim dilimizde rusça aslından değil, 1991’de ingilizce çevirisi üzerinden yayınlanıyor. Evet tam olarak 65 yıl sonra.
Sevdiğimiz bir yazarın gençlik yıllarında yazdığı ilk romanı okumak onu tanımak adına güzel bir başlangıç. Nabokov severlerin, diğer romanlarındaki kadın karakterlerine ayna tutacak Maşenka’sını okumak oldukça keyifliydi. İlk sayfalarda Nabokov’un romanı üzerine yaptığı açıklama ve itiraflar ise oldukça aydınlatıcı.
Son olarak onun bir sözüyle bitiriyorum:
”Bir yazarın biyografisinin en güzel tarafı, onun maceralarının değil, biçiminin öyküsüdür.” Vladimir Nabokov.